Peyami Safa'nın eserleri nelerdir ?

Emirhan

New member
Peyami Safa’nın Eserlerinde Toplumun Görünmeyen Katmanları: Cinsiyet, Sınıf ve Kimlik Üzerine Bir Okuma

Peyami Safa’yı okurken insan yalnızca bir roman dünyasına değil, aynı zamanda Türkiye’nin değişen toplumsal dokusuna da adım atar. Onun eserlerinde birey, sadece duygularıyla değil, toplumsal konumuyla, ait olduğu sınıfla, cinsiyetle biçimlenmiş bir varlıktır. Bu yüzden “Peyami Safa’nın eserleri nelerdir?” sorusu, yalnızca bibliyografik bir yanıtla geçiştirilemez; aynı zamanda onun karakterlerinin sosyal ve kültürel bağlamda nasıl şekillendiğini de anlamayı gerektirir.

---

Cinsiyetin Gölgesinde Kimlik Arayışı: Peyami Safa’da Kadın Temsilleri

Safa’nın en bilinen romanlarından “Fatih-Harbiye”, kadın karakteri Neriman üzerinden toplumsal cinsiyet rollerini derinlemesine sorgular. Neriman, Doğu ile Batı arasında sıkışmış bir kadındır; bir yanda geleneksel Fatih’in muhafazakâr değerleri, diğer yanda Harbiye’nin modern, bireyci atmosferi. Bu ikilik sadece coğrafi değil, aynı zamanda sosyokültüreldir.

Neriman’ın yaşadığı çatışma, 1930’ların Türkiye’sinde kadın kimliğinin yeniden inşa sürecini yansıtır. Kadın artık yalnızca “evin içindeki” değil, kamusal alanda da var olmaya başlayan bir figürdür. Ancak bu dönüşüm, erkek egemen bir toplumda daima sınırlıdır. Sosyolog Deniz Kandiyoti’nin “Ataerkil Pazarlık” kavramıyla açıkladığı gibi, kadın modernleşme süreçlerine dahil olsa bile, toplumsal cinsiyet normları onu belirli sınırlar içinde tutar (Kandiyoti, 1988). Neriman da bu sınırları aşmaya çalışırken, toplumsal baskının görünmez duvarlarına çarpar.

Kadın okurların forumlarda sıklıkla belirttiği gibi, Peyami Safa’nın kadın karakterleri çoğu zaman “ikili kimlik” yaşar. Bir yanda özgürleşme arzusu, diğer yanda geleneksel rollerine duyduğu suçluluk. Bu duygu hâlâ günümüz kadınlarının deneyimlerinde yankı buluyor: “Kariyerimi seçtiğimde annemin hayal kırıklığını hissettim” diyen bir okurun yorumu, Neriman’ın hikâyesini çağdaş bir yankıya dönüştürür.

---

Erkeklik, Modernlik ve Çözüm Arayışı

Peyami Safa’nın erkek karakterleri genellikle toplumun çözülmekte olan yapısı karşısında “denge” arayan figürlerdir. “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”’ndaki genç hasta, bedenindeki çürüme ile toplumun ruhundaki bozulmayı aynı anda hisseder. Hastalığı, modernleşmenin yarattığı ruhsal kırılmayı sembolize eder.

Bu romanın erkek kahramanı, duygularını bastıran ama çözüm arayışından da vazgeçmeyen bir karakterdir. Erkek okuyucular genellikle bu karakterlerde bir “duruş” ararlar; duygusallıktan kaçınmayan ama mantığı elden bırakmayan bir yaklaşım. Sosyal psikolog Raewyn Connell’in “hegemonik erkeklik” kavramına göre (Connell, 1995), Safa’nın erkek karakterleri bu yapıyı hem temsil eder hem de sorgular. Onlar güçlü olmayı arzular ama güçlerinin kaynağını anlamakta zorlanırlar.

Forum tartışmalarında bazı erkek okurlar, Safa’nın karakterlerinde “kendini kaybetmeden modernleşme” mesajını gördüklerini ifade ediyorlar. Bu bakış açısı, erkeklerin genellikle toplumsal dönüşümleri “sorun çözme” çerçevesinde değerlendirme eğilimine işaret ediyor. Yani duygusal değil, yapısal bir yaklaşım: “Toplum değişiyorsa, sistem kurmak gerekir.”

---

Sınıf Gerçeği: Fatih’ten Harbiye’ye Uzanan Sosyal Uçurum

Peyami Safa’nın eserleri, sınıfsal farklılıkları neredeyse coğrafyayla özdeşleştirir. Fatih, geleneksel değerlere, yoksulluğa ve maneviyata; Harbiye ise modernliğe, zenginliğe ve yüzeyselliğe karşılık gelir. Bu karşıtlık, aslında 20. yüzyıl başında İstanbul’un dönüşen sınıfsal yapısının romanlaştırılmış halidir.

Safa’nın eserleri, sınıf farklılıklarının sadece ekonomik değil, kültürel bir kopuş yarattığını da gösterir. Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramıyla açıklayacak olursak, Harbiye’nin zenginleri Batılı yaşam tarzını bir prestij göstergesi olarak kullanırken, Fatih’in insanları bu değerlere yabancı kalır. Bu yabancılaşma, bireylerde “kendine yabancılaşma” duygusunu da doğurur.

Bugünün Türkiye’sinde bile bu ikilik yaşamaya devam ediyor. Lüks sitelerle gecekondu mahalleleri arasındaki mesafe yalnızca birkaç kilometre, ama sembolik olarak bir çağ kadar uzak. Peyami Safa’nın 1930’larda yazdıkları, 2020’lerdeki toplumsal tabakalaşmayı neredeyse birebir yansıtıyor.

---

Irk, Kimlik ve Aidiyet: Görünmeyen Çizgiler

Peyami Safa’nın romanlarında ırk doğrudan işlenmese de, “Batılı – Doğulu” kimlik ayrımı üzerinden dolaylı bir ırksal söylem bulunur. “Batılı” olan her şey ilerleme, “Doğulu” olan ise tutuculukla özdeşleştirilir. Bu bakış açısı, dönemin ulusal kimlik politikalarıyla da paraleldir. Cumhuriyet’in erken döneminde kimlik inşası, kültürel bir “beyazlaşma” süreci olarak görülmüştür.

Bugün forumlarda bazı okuyucular Safa’nın bu yaklaşımını eleştirerek, “Batılılaşma” idealinin aslında yerli kimlikleri değersizleştirdiğini savunuyorlar. Sosyal antropolog Ayşe Kadıoğlu (2010), Türk modernleşmesinin özünde “kimliksel bir gerilim” barındırdığını belirtir. Peyami Safa’nın karakterleri de bu gerilimin bedelini öder — kim olduklarını bilmeden, kim olmak istediklerinin peşinde kaybolurlar.

---

Kadın ve Erkek Perspektiflerinin Buluştuğu Nokta: Empati ve Yeniden Yapılanma

Kadınlar Safa’nın dünyasında “duygusal derinliği” taşırken, erkekler “rasyonel yönü” temsil eder. Ancak Safa’nın asıl başarısı bu ikiliği çatıştırmak yerine diyaloga dönüştürmesidir. “Bir Tereddüdün Romanı” bu anlamda çarpıcıdır. Modern kadın figürü, aşk ile özgürlük arasında salınırken erkek karakter, bu çelişkiyi anlamaya çalışır.

Kadın karakterlerin iç dünyası, toplumsal baskıların psikolojik ağırlığını taşır. Buna karşın erkekler, çoğu zaman sistemin işleyişini sorgular. Her iki cinsiyetin bakış açısı birleştiğinde ortaya “insanın toplumsal varlık” olduğu gerçeği çıkar.

Bu noktada toplumsal eşitlik yalnızca hak meselesi değil, karşılıklı anlayışın ürünü haline gelir. Belki de forumlarda tartışılması gereken soru şudur:

> “Bir toplumu değiştiren şey yasa mıdır, yoksa birbirini anlamayı öğrenen bireyler midir?”

---

Eserlere Genel Bakış ve Sosyal Okuma Önerisi

Peyami Safa’nın başlıca eserleri arasında “Fatih-Harbiye”, “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, “Bir Tereddüdün Romanı”, “Matmazel Noraliya’nın Koltuğu”, “Sözde Kızlar”, “Mahşer” ve “Yalnızız” yer alır.

Bu romanlar sadece edebi ürünler değil, Türkiye’nin sınıfsal dönüşümünün, kimlik çatışmalarının ve cinsiyet rollerinin edebiyata yansıyan aynasıdır.

Her birinde Safa, bireyin kendi iç savaşını toplumsal bağlamdan koparmadan anlatır. Bu nedenle onun eserlerini okurken yalnızca “karakterler ne yaşıyor?” değil, “toplum neye dönüşüyor?” sorusunu da sormak gerekir.

---

Sonuç ve Tartışma Çağrısı

Peyami Safa’nın eserleri, Türkiye’nin toplumsal belleğinde hem bir ayna hem bir uyarıdır. Cinsiyet, sınıf ve kimlik gibi faktörler, yalnızca karakterlerin değil, hepimizin hikâyesini şekillendirir.

Belki de bu noktada şu sorularla tartışmayı derinleştirmek gerek:

- Modernleşme bireyi özgürleştirdi mi, yoksa yalnızlaştırdı mı?

- Kadın ve erkek rollerini yeniden tanımlarken hangi eski alışkanlıklarımızdan vazgeçemiyoruz?

- Peyami Safa’nın romanları, bugünün sosyal medyaya taşınmış kimlik krizlerini öngörüyor olabilir mi?

Bu sorulara verilecek yanıtlar, yalnızca Peyami Safa’yı anlamamızı değil, kendimizi de yeniden düşünmemizi sağlar. Çünkü onun romanlarında her sınıf, her cinsiyet, her kimlik; aslında hepimiz varız.