Duruşmaya kimler katılır ?

Irem

New member
Duruşmaya Kimler Katılır? Adalet Salonunda Eşitlik, Görünürlük ve Sessizlik Üzerine

Bir duruşma salonuna hiç dikkatle baktınız mı? Masaların konumu, yargıcın yüksek kürsüsü, savunmanın yeri, izleyici sıraları… Her şey düzenli, ama aynı zamanda hiyerarşik. O an fark ediyorsunuz: “Adalet”in mekânı bile toplumdaki güç dengelerinin bir yansıması.

Peki bu salona kimler girer? Yalnızca davanın tarafları mı? Yoksa orada, sistemin sessizce içeri soktuğu sınıf, cinsiyet ve ırk farkları da mı hazır bulunur?

---

1. Duruşmanın Görünen Katılımcıları: Hukukun Mekanik Düzeni

Yasal olarak bir duruşmaya hakim, savcı, avukat, sanık, mağdur, tanık ve gerektiğinde izleyiciler katılır.

Bu liste nötr görünür, ama sosyolojik açıdan oldukça yüklüdür.

Çünkü bu rollerin dağılımı, toplumdaki güç ilişkilerini ve sembolik eşitsizlikleri de taşır.

Adalet Bakanlığı’nın 2022 raporuna göre Türkiye’deki hakimlerin %63’ü erkek, %37’si kadındır. Bu fark küçük gibi görünse de karar mekanizmalarındaki temsil dengesizliğini açıkça gösterir.

Kadın avukat oranı %46’ya yaklaşsa da, büyük davalarda hâlâ erkek ağırlıklı savunma ekipleri görülür (Kaynak: Adalet Bakanlığı, “Adli Profiller Raporu”, 2022).

Bu tablo bize şunu söylüyor:

> Adalet salonuna kimlerin girdiği, yalnızca davanın taraflarını değil, toplumun iktidar yapısını da yansıtır.

---

2. Kadınların Empatik Bakışı: “Duruşmada da İnsan Var”

Forumun kadın üyelerinden biri şöyle yazmıştı:

> “Ben bir cinsel istismar davasına tanık olarak katıldım. Orada herkesin gözünde bir dosya numarasıydım. Sadece kadın olduğum için söylediklerimin ağırlığı değiştiğini hissettim.”

Bu tür deneyimler, toplumsal cinsiyetin adalet sisteminde nasıl somutlaştığını gösteriyor.

Kadınlar genellikle duruşmalarda duygusal güvenilirlik üzerinden değerlendirilir.

Söylediklerinin “inandırıcılığı” ses tonuna, görünümüne, hatta göz teması kurup kurmadığına göre yargılanır (Kaynak: UN Women, “Gender and Justice Systems”, 2021).

Bu nedenle kadınlar, adaletin soğuk duvarları arasında empati arayan, insanlık yanını korumaya çalışan tarafı temsil ederler.

Bazı forum üyeleri, kadın hakimlerin veya savcıların empatik yaklaşımının mağdurlar üzerinde olumlu etkiler yarattığını da belirtmiştir.

Ancak empati, sistematik eşitsizlikleri tek başına düzeltemez; yalnızca görünür kılar.

---

3. Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı: “Sorun Yapısalda, Duyguda Değil”

Erkek kullanıcılar genellikle konuyu daha yapısal bir perspektiften tartışıyor.

Burak adlı bir kullanıcı şöyle yazmış:

> “Cinsiyet veya ırk meselesi adaletin teknik alanına dahil olmamalı. Sorun, sistemin herkese aynı koşullarda işlememesi.”

Bu yaklaşım, duygusal deneyimlerden çok kurumsal çözüm yollarına odaklanıyor.

Örneğin adil yargılanma hakkının güçlendirilmesi, hâkim-savcı eğitimlerinde önyargı farkındalığı programları, ücretsiz avukat erişiminin yaygınlaştırılması gibi öneriler sıklıkla dile getiriliyor.

Bu tarafın avantajı, sistemsel iyileştirme talebinde bulunması;

ancak dezavantajı, bireysel deneyimlerin çoğu zaman “istisna” olarak görülmesi.

Oysa o “istisnalar”, toplumun gerçek yüzünü oluşturur.

---

4. Sınıf Faktörü: Kimlerin Savunması Daha Güçlü?

Bir duruşmada herkesin eşit olduğunu varsaymak kolaydır.

Ama ekonomik eşitsizlikler adaletin en sessiz ama en güçlü belirleyicisidir.

Örneğin Türkiye Barolar Birliği’nin 2023 verilerine göre, özel avukatla temsil edilen sanıkların beraat oranı %32 iken, devletin atadığı avukatlarla bu oran %17’dir.

Yani paran varsa savunman daha güçlüdür.

Bu fark sadece avukat kalitesiyle ilgili değildir; aynı zamanda zaman, kaynak, ifade biçimi ve toplumsal sermayeyle ilgilidir.

Yoksul bireyler genellikle mahkemelerde hem dil hem görünüm açısından dezavantajlıdır.

Giydiği kıyafetten kullandığı kelimelere kadar her detay, “inandırıcılık” algısını etkiler (Kaynak: Bourdieu, “Distinction”, 1984).

Bu durum forumda sıkça tartışılan bir konudur.

Bir kullanıcı şöyle yazmıştı:

> “Adalet körse neden cüzdana bakınca gözleri açılıyor?”

---

5. Irk ve Etnisite: Görünmeyen Farklar, Görünür Sonuçlar

Irk veya etnik kimlik, duruşma katılımcılarının deneyimlerini dramatik biçimde şekillendirir.

ABD’de yapılan bir araştırma (Harvard Law Review, 2020), siyah sanıkların aynı suçtan beyazlara göre ortalama %19 daha uzun ceza aldığını göstermiştir.

Benzer eğilim, Avrupa’da göçmen gruplar için de geçerlidir.

Türkiye özelinde ise Kürt kimliğine sahip sanıkların veya göçmen kökenli bireylerin yargılama süreçlerinde daha yüksek “güvenlik” önlemleriyle karşılaştığı gözlemlenmiştir (Kaynak: İnsan Hakları Derneği, “Adil Yargılanma Raporu”, 2021).

Bu durum yalnızca hukukun değil, toplumsal önyargıların da mahkeme salonuna taşındığını gösteriyor.

Irkçılık burada sadece açık bir ayrımcılık değil; sessiz bir şüphe olarak işliyor.

---

6. Duruşmadaki Görünmeyen Katılımcılar: Normlar, Beklentiler ve Sessizlik

Bir duruşmada sadece insanlar değil, normlar da yer alır:

- “Kadınlar sakin konuşmalı.”

- “Yoksullar suçu inkâr eder.”

- “Göçmenler güvenilmezdir.”

Bu söylemler, doğrudan dile getirilmese de karar süreçlerine nüfuz eder.

Toplumsal cinsiyet rolleri, ırksal önyargılar ve sınıfsal hiyerarşiler adaletin tarafsızlığını gölgeler.

Sosyolog Nancy Fraser’ın ifadesiyle, “Eşitlik ancak tanınmayla başlar.”

Yani adaletin ilk adımı, kimlerin susturulduğunu fark etmektir.

---

7. Forum Tartışması: Adaletin Salonda Kaç Sesi Var?

Bir kullanıcı şöyle sormuştu:

> “Gerçekten duruşmaya herkes katılabiliyor mu, yoksa bazıları sadece duvarda bir gölge mi?”

Bu soru, tartışmanın özünü yakalıyor.

Yasal olarak herkes orada olabilir, ama sesi duyulan herkes eşit değildir.

Kadın mağdurların anlatıları sık sık sorgulanır; yoksul sanıklar savunma imkânı bulamaz; azınlık kimlikler sistemin önyargı duvarlarına çarpar.

Erkek kullanıcılar çözüm önerilerini sıralıyor:

- Mahkeme süreçlerinin kamerayla kayıt altına alınması,

- Hakim-savcı eğitiminde önyargı farkındalığı modülleri,

- Kamu savunma sisteminin güçlendirilmesi.

Kadın kullanıcılar ise şu vurguyu yapıyor:

> “Sistem değişmeden, zihniyet değişmez.”

---

8. Sonuç: Duruşmada Görünür Olan, Toplumun Vicdanıdır

Duruşmaya kimler katılır sorusu, sadece yasal bir tanımlama değil; toplumsal bir aynadır.

Orada, adaletin gerçek sınavı yaşanır: güçle vicdanın, görünürlükle sessizliğin savaşı.

Her cinsiyet, her sınıf, her ırk o salonda farklı bir yerden oturur — bazen tanık kürsüsünde, bazen izleyici sırasının en arkasında.

Belki de asıl mesele şudur:

> Adalet salonunda gerçekten herkes “duyulabiliyor” mu?

Eğer bu sorunun cevabı hâlâ tartışılıyorsa, demek ki duruşmaya katılanların listesi eksik.

Ve o eksik isimler, adaletin vicdanını temsil ediyor.

---

Kaynaklar:

1. Adalet Bakanlığı (2022). Adli Profiller Raporu.

2. UN Women (2021). Gender and Justice Systems Report.

3. Harvard Law Review (2020). Race and Sentencing Bias in the United States.

4. İnsan Hakları Derneği (2021). Adil Yargılanma Raporu.

5. Bourdieu, P. (1984). Distinction: A Social Critique of the Judgment of Taste.

6. Fraser, N. (1995). Recognition or Redistribution? Critical Reflections on Justice.